Tarihin değişmez sembolü oyuncaklar

Seray Şahinler – Topaçlar, düdükler, tahta arabalar, kumaş bebekler… Çocukların en temel ihtiyacı, vazgeçilmezi oyuncaklar. Çağlar boyunca, hangi coğrafyadan ve medeniyetten olursa olsun çocukların ilk dostu, yoldaşı oyuncaklar. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Anadolu Oyuncak Kültürü” adlı kitap oyuncağın bu topraklardaki tarihsel seyrini takip ediyor. Ceren Göğüş ve Doğanay Çevik’in 20 yıllık emeğiyle hazırlanan kapsamlı çalışma oyuncağın tarihini, ritüellerdeki yerini, coğrafyalara özgü yönlerini, sanayileşmeden günümüze evrimini ‘renkli’ örnekleriyle ele alıyor.

Taştan figürler

İlk bölüm “Oyun ve oyuncak kültürden daha eski”de pişmiş topraktan yapılmış bebeklerin, taş, metal ve kemikten üretilmiş figürinlerin yer aldığı tarih öncesinden oyuncakları görüyoruz. Erken Tunç Çağı’na ait oyuncak araba, taş çıngıraklar oyuncağın temelde çocukla olan ilişkisinin sürekliliğini gösteriyor. Roma İmparatorluk dönemi oyuncaklarında ise çıngıraklar, düdükler ve terracota kuklalar, oyuncak savaşçı-asker kukla figürinleri ile bebeklerin varlığı şaşırtıcı. Oyuncak bebekler Helenistik Dönem’in karakteristik özelliği olarak genel anlamda oturur vaziyette ve çıplak olarak üretilmiş. Bu bebeklerin örneklerini Gaziantep Özel Gorgo Medusa Cam Eserler Müzesi ile Sadberk Hanım Müzesi’nde görmek mümkün.

Dürrüşehvar’ın yapbozu

Kitabın en ilginç ve renkli bölümlerinden biri ise Osmanlı Hanedan çocuklarının oyuncakları. Saraydaki çocuklar canlı oyuncaklara meraklı, erkek çocuklar özellikle midillilerle oynuyor, dostluk kuruyor. Kız çocuklarında ise erken döneme ait bir bebeğe rastlanmamış. Fakat Şadiye Osmanoğlu’nun paylaştığına göre hanedan kızları daha çok küçük canlı bebeklerle vakit geçirirmiş. 18. YY’a gelindiğinde ise hanedanı betimleyen tablolarda kız çocuklarının elinde oyuncak bebek tuttukları ve bu bebeklerin çocuklarla aynı kumaş ve modelde elbise giydikleri görünüyor. Fakat en geniş koleksiyon Halife Abdülmecid Efendi’nin kızı Dürrüşehvar Sultan’a ait. Sultan’ın yapbozu, oyuncak oda takımı, fil ve hasır arabası ve oyuncak bebekleri saray tarihinin en ilgi çeken objeleri arasında olmalı…

İstanbul tarihinin sembollerinden biri ise Eyüp Oyuncakları… Hz. Muhammed’in sancaktarı olan Eyyub el-Ensari’nin çocukları çok sevdiğine inanılıyor. Bu nedenle -günümüzde de devam eden bir gelenek olarak- Osmanlı’da okula başlayacak veya sünnet ettirilecek çocuklar Eyüp Sultan Camii ve Türbesi’ne getiriliyor. Bu ziyaretler zamanla Eyüp semtinde oyuncak dükkânlarını yaygınlaştırıyor. Türbe yolundaki dükkânların arkaları atölye olarak işletilirken önlerinde oyuncaklar satılıyor. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden öğrendiğimize göre 17. YY’da Eyüp oyuncakçıları 100 dükkâna sahip bir esnaf grubu. Bu oyuncaklar arasında aynalı beşikler, oyuncak testiler, ahşap arabalar, el davulu ile trampetler, tahta dönme dolaplar ve cambazlar öne çıkıyor.

Cumhuriyet ile birlikte oyuncaklar da sosyokültürel değişimin parçası olarak yeniden şekilleniyor. ‘30’lu ve ‘40’lı yıllarda yerli fabrikalar artıyor, üretimde çeşitlilik hız kazanıyor. ‘50’li yıllarda ise Anadolu’ya ithal oyuncaklar, Çin’den getirilen cam bilyeler yayılmaya başlıyor. Kitap oyuncak kültürünün 2000’lere kadar olan izini sürerken oyuncağın inanış ve ritüellerdeki yerini de örnekleriyle sunuyor.

Çocuklar kadar yetişkinler için de bir tutku olan oyuncakların serüveni, insanlık tarihinin sosyokültürel geçmişini hatırlatıyor. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir